DİZİ|The Queen's Gambit
2021'in ilk yazısıyla herkese selam.
Bir satranç meraklısı olmasam da küçükken sırf heves ettiğim için kuralları öğrenip oynamışlığım var.Bundan öteye gitmeyen satranç merakımı yeniden körükleyen ve yine aynı şekilde bir sonraki bölümde ne olacak merakıyla 2 gün içinde hemen bitirdiğim bir diziyle karşınızdayım.
Oyuncular:Anya Taylor Joy, Chloe Pirrie, Bill Camp, Matthew Dennis Lewis, Russel Dennis Lewis
Yapımcılar: Scott Frank, Allan Scott
Bölüm sayısı:7
Hikaye Walter Tevis'in romanından uyarlama olan bu dizinin yapımcıları Scott frank ve allan Scott.
Hikaye bizleri 1950'li yıllardan alıp 60'lı yılların sonuna kadar giden bir serüvene dahil ediyor.Elizabeth Harmon babasıyla hiç tanışmamış, 9 yaşında küçük bir çocukken annesi karşı yoldan gelen bir araca çarparak intihar ediyor.Kazadan burnu bile kanamadan kurtulan küçük Beth Kentucky'de bir yetimhaneye yerleştiriliyor.Her şey burada Beth'in okul hademesi olan William Shaibel'ın bodrum katında ne olduğunu hiç bilmediği taşlarla bir tahta üzerinde oynamasından sonra başlıyor.Beth için yetimhane aslında hayatının dönüm noktası oluyor.
Shaibel'dan satranç oynamasını öğretmesini istiyor.İlk başta karşı çıkıyor çünkü satranç o dönem erkeklerin ağır bastığı bir oyun.Daha sonradan öğretmeye karar veriyor Shaibel.
Birkaç yıl sonra Beth bir aile tarafından evlatlık alınıyor.Evlatlık alındığı babası dizi boyunca pek görünmüyor.Beth ise üvey annesinin desteğiyle satranç turnuvalarına katılıyor.İlk büyük başarısı dönemin en iyi satranç oyuncuları arasında gösterilen Harry Beltik'e karşı kazanmak oluyor.
Turnuvalarda yükseldikçe daha fazlasını isteyen Beth en sonunda yurt dışındaki satranç turnuvalarına katılıyor.Bu turnuvalardan birinde üvey annesi Alma'yı kaybediyor.Küçükken zaten annesiz kalmasından sonra kendi annesi gibi sevdiği Alma'yı da kaybetmek onu derinden üzüyor.
Beth'in asıl amacı ise Sovyetlerin satrançta yenilemez düşünmesine son vermek.Bu yüzden dönemin en büyük ustası Borgov'u yenmeye çalışmasını bütün film boyunca görüyoruz.
Dizinin konusundan sonra kendi yorumlarıma gelirsek;
Dizi, Sovyetler'in satranç alanındaki başarısına son veren Amerikalı satranç ustası Fisher'ın hayatını anımsattı bana.O dönem soğuk savaşın etkilerinin yıllar geçse de hala sürüyor olması nedeniyle dünyada büyük yankı uyandırmıştı.Bu mini diziyi izlediğimizde zaten bunu açıkça görüyoruz.
Erkek egemen bir satranç dünyasında Beth'in de satranç oynaması ve erkeklere karşı kazanması diğer insanlar tarafından tebrik edilmesi gerekilen bir davranışken her defasında cinsiyet ayrımcılığı olarak dönüyor kendisine.Dönemi göz önüne aldığımızda bu sadece satranç değil bir çok alanda olan bir sorun iken ,diğer taraftan Beth'in tüm bu cinsiyetçi yaklaşımlara ve satranç erkek işidir lafına tüm rakiplerini yenerek cevap vermesine tanık oluyoruz.
Dikkatimi ilk önce tahta çekmişti. 64 kareden oluşan bir dünya. Orada kendimi güvende hissediyorum. Kontrolümde, egemenliğimde olabiliyor. Öngörmeye müsait. Zarar görürsem tek suçlusu benim.Elizabeth Harmon
Dizinin dönemi güzel yansıttığını düşüyorum.Kıyafetler ve dekorlar her şey hızlı değişen 60'lara göreydi.Diğer bir taraftan kamera açılarından çok beğendiklerim oldu.Ayrıca dizide geçen her satranç hamlesi de gerçekmiş,öylesine oynanmış hamlelerden bahsetmiyoruz.Harry Gasparov(rus Satranç ustası) ve Bruce Pandolfini hazırlamış.